24 Haziran 2010 Perşembe

Gözaltında Kaybedilen Gazeteci ve Yazarların Listesidir

Necati Abay, Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu Sözcüsü

Coğrafyamızda gözaltında kaybedilen veya kaybolduktan bir süre sonra öldürülmüş olarak bulunan 19 gazeteci ve yazarın isimlerini, kronolojik sıraya göre bilginize sunuyoruz.

1- Rupen Zartaryan, Ermeni yazar, 41 yaşında
24 Nisan 1915 operasyonuyla İstanbul’da gözaltına alındı ve Çankırı’ya “tehcir” (sürgün) edildi. Kendisinden bir daha haber alınamadı.

2- Siamanto, Ermeni yazar, 37 yaşında
24 Nisan 1915 operasyonuyla İstanbul’da gözaltına alındı ve Çankırı’ya “tehcir” edildi. Kendisinden bir daha haber alınamadı.

3- Yervant Sırmakeşliyan, Ermeni yazar, 45 yaşında
24 Nisan 1915 operasyonuyla İstanbul’da gözaltına alındı ve Çankırı’ya “tehcir” edildi. Kendisinden bir daha haber alınamadı.

4- Armen Darian, Ermeni yazar, 23 yaşında
24 Nisan 1915 operasyonuyla İstanbul’da gözaltına alındı ve Çankırı’ya “tehcir” edildi. Kendisinden bir daha haber alınamadı.

5- Levon Laents, Ermeni yazar, 33 yaşında
24 Nisan 1915 operasyonuyla İstanbul’da gözaltına alındı ve Çankırı’ya “tehcir” edildi. Kendisinden bir daha haber alınamadı.

6- Erukhan, Ermeni yazar, 45 yaşında
24 Nisan 1915 operasyonuyla İstanbul’da gözaltına alındı ve Çankırı’ya “tehcir” edildi. Kendisinden bir daha haber alınamadı.

7- Tılgadints, Ermeni yazar, 55 yaşında
24 Nisan 1915 operasyonuyla İstanbul’da gözaltına alındı ve Çankırı’ya “tehcir” edildi. Kendisinden bir daha haber alınamadı.

8- Krikor Zohrab, Ermeni gazeteci, yazar, hukukçu ve milletvekili, 64 yaşında
24 Nisan 1915 operasyonu kapsamında Çankırı’ya “tehcir” edildi. 15 Temmuz 1915 tarihinden sonra Urfa yakınlarında Çerkez Ahmet ve Nazım tarafından başı taşla ezilerek öldürüldü.

9- Taniel Varujan, Ermeni yazar, şair, 31 yaşında
24 Nisan 1915 operasyonuyla İstanbul’da gözaltına alındı ve Çankırı’ya “tehcir” edildi. 13 Ağustos 1915’te öldürüldü.

10- Rupen Sevag, Ermeni şair, hekim, aynı zamanda Balkan Savaşı gazisi, 30 yaşında
24 Nisan 1915 operasyonuyla İstanbul’da gözaltına alındı ve Çankırı’ya “tehcir” edildi. Ağustos 1915’te öldürüldü.

11- Sabahattin Ali, Gazeteci-Yazar, Marko Paşa, Kırklareli, 16 Haziran 1948
Yurtdışına kaçma girişimi sırasında, Bulgaristan sınırında, kaçırılıp kaybedilişinden 2.5 ay sonra 16 Haziran 1948’de öldürülmüş olarak bulunur. Öldürülme tarihi ise 1 Nisan 1948’dir.

12- Zeki Erginbay, Teknik Güç dergisi yazı işleri müdürü, 3 Şubat 1977, İstanbul
23 Ocak 1977 Pazar günü gözaltına alınıp kaçırıldı. 12 gün sonra cesedi Şile yolu üzerindeki Ömerli Barajının kıyısında bulundu. İşkence edilmiş ve kalbine sıkılan tek kurşunla öldürülmüştü.

13- Bülent Ülkü, Körfeze Bakış gazetesinin sahibi ve yazı işleri Müdürü, Bursa, 31 Mart 1992
Kaybedildikten bir süre sonra 31 Mart 1992 tarihinde işkence edilerek ve kafasına kurşun sıkılarak öldürülmüş olarak bulunur.

14- İhsan Uygur, Sabah gazetesi muhabiri, İstanbul, 6 Temmuz 1993
Gazetenin şoförlerinden Yüksel Alptekin ile birlikte kaybolur ve akıbetleri konusunda hiçbir haber alınamaz. 6 Temmuz 1993 tarihinde bindikleri gazetenin otomobili İstanbul Pendik'te yakılmış olarak bulunur.

15- Ferhat Tepe, Özgür Gündem gazetesi, Bitlis, 3 Ağustos 1993
Ferhat Tepe, Özgür Gündem gazetesinin Bitlis muhabirliğini yapıyordu. 28 Temmuz 1993 tarihinde içinde üç kişinin bulunduğu bir arabaya zorla bindirilerek gözaltına alınır ve kaçırılır. Cesedi 9 Ağustos 1993 tarihinde Elazığ Devlet Hastanesi’nde bulunur.

16- Nazım Babaoğlu, Özgür Gündem gazetesi, Siverek/Urfa, 12 Mart 1994
Nazım Babaoğlu, Özgür Gündem gazetesinin Urfa muhabiriydi. 12 Mart 1994 tarihinde bir haber için Urfa’dan Siverek’e gider ve kendisinden bir daha haber alınamaz

17- İsmail Ağay, Özgür Ülke gazetesi, 29 Mayıs 1994, Batman (dağıtımcı)
Özgür Ülke gazetesinin Batman dağıtımcısıydı. 29 Mayıs 1994 tarihinde kaybedildi ve akıbeti konusunda hiçbir haber alınamadı.

18- Seyfettin Tepe, Yeni Politika gazetesi, Bitlis, 29 Ağustos 1995
Yeni Politika gazetesinin Batman muhabiriydi. Gözaltına alınıp kaybedilen kardeşi Ferhat Tepe ile ilgili araştırma yapıyordu. 1995 yılı Ağustos ayı başlarında Batman’da gazete bürosundan gözaltına alınarak Bitlis’e götürüldü. Birkaç gün sonra da Bitlis Emniyet Müdürlüğü’nde “intihar etti” denilerek cesedi ailesine teslim edildi.

19- Metin Alataş, Azadiya Welat gazetesi çalışanı, Adana, 4 Nisan 2010
Türkiye’de Kürtçe olarak yayımlanan tek gazete olan Azadiya Welat gazetesi Adana çalışanıydı. 3 Nisan 2010 tarihinde kayboldu, 4 Nisan’da bir portakal bahçesinde ağaca asılı olarak bulundu.

İLETİŞİM: Necati ABAY-TGDP Sözcüsü, GSM: 0535 929 75 86,
e-posta: necatiabay@gmail.com,
http://necatiabay.blogspot.com/

220 Ermeni Aydınına Yönelik İlk Tehcir Saldırısı

220 Ermeni Aydınına Yönelik İlk Tehcir Saldırısı: İstanbul, 24 Nisan 1915

Necati Abay
Nisan 2010
(Sanat ve Hayat dergisinin Mayıs 2010 tarihli 45. sayısında yayımlandı.)

Takvim yaprakları 24 (11) Nisan 1915 tarihini gösteriyordu. İttihat ve Terakki hükümetince düğmeye basıldı. İstanbul’da ilk Ermeni tehcirinin (sürgün) startı verilmişti. Ermeni halkının ileri gelenleri, gazeteciler, yazarlar, şairler, sanatçılar, hukukçular, öğretmenler, siyasetçiler, milletvekilleri kuşatma altındaydı. Ermeni aydınları hedef tahtasına oturtulmuştu... Şafak vakti birer birer gözaltına alındılar. Gözaltına alınan Ermeni aydınlarının sayısı 220’yi bulmuştu. 220 hançer saplandı Ermeni halkının kalbine... İstanbul’u kanatmışlardı... İstanbul kan ağlıyordu... İstanbul çaresizdi...
İstanbul’da gözaltına alınan 220 Ermeni aydını, Çankırı ve Ayaş’a doğru yola çıkarıldılar. Açtılar, susuzdular... Çaresizdiler... Sürgün yolları pusuluydu. Pusu atmıştı Osmanlı’nın İttihat ve Terakki hükümetinin güçleri yollara. Ermeni aydınlarının çoğu katledildi sürgün yollarında... Kimisi gözaltında kaybedildi. Kimisi ev ve sokak infazlarında katledildi. Kimisi açlık ve susuzluk, hastalık nedeniyle yaşamını yitirdi.
24 Nisan 1915 tarihi, Ermeni ulusu ve dünya halklarının belleğine Ermeni tehciri ve soykırımın başlangıcı olarak kazındı. 1915-1917 yılları arasında İttihat ve Terakki yönetimine bağlı güçlerce, Teşkilat-ı Mahsusa (özel örgüt) çetelerince yüz binlerce (800 bin ile 1 milyon arasında) Ermeni göç yollarında katledildi...
24 Nisan 1915 tarihi, coğrafyamızda gazeteci ve yazarlara yönelik ilk gözaltında kaybetme saldırısının da başlangıcı oldu.
220 Ermeni aydınına yönelik gözaltı, tutuklama ve tehcir (sürgün) saldırısına maruz kalanların arasında 10 Ermeni gazeteci, yazar ve şair de bulunuyordu.
Adları Rupen Zartaryan’dı. Siamanto, Yervant Sırmakeşliyan’dı. Armen Darian, Levon Laents, Erukhan’dı. Tılgadints, Krikor Zohrab, Taniel Varujan, Rupen Sevag’dı... Ya gözaltına alındıktan bir süre sonra cesetleri bulundu ya da kendilerinden bir daha haber alınamadı. Halen mezarlarının nerede olduğu da bilinmiyor... Mezar taşları bile yok...
Melkon Gürcüyan, Yeruhan, Sımbat Bürat, Tigran Çöküryan, Nazaret Tağavaryan ve daha birçok ünlü sima da aynı akıbete uğradı.

***

95 yıl önce 24 Nisan 1915’te İstanbul’da gözaltına alınıp tutuklanan, tehcir edilen ve gözaltında kaybedilen Ermeni aydınlarının anısı önünde saygıyla eğilirken Krikor Zohrab, Rupen Sevag, Siamanto ve Taniel Varujan’ın yaşam öyküsünden kesitler sunalım.*

Krikor Zohrab
Ermeni gazeteci, yazar, hukukçu ve milletvekili olan Krikor Zohrab, 24 Nisan 1915 saldırısı kapsamında 220 aydınla birlikte gözaltına alınıp Çankırı’ya tehcir edilenler arasında bulunuyordu.
Krikor Zohrab, 26 Haziran 1861’de İstanbul’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini, Mahrukyan, Tarkmançats ve Katolik Lusaroviçyan Ermeni okullarında tamamladı. Galatasaray Mekteb-i Sultanisi’nin Mühendislik Bölümünden mezun oldu. Ermenice Lırakir’de ilk yazıları yayımlandı. Daha sonra Hayrenik (Vatan) gazetesinde yazmaya başladı. Ermeni basınının en önemli yayınlarından biri olan haftalık Masis (Ağrı Dağı) gazetesini çıkaranlar arasında yer aldı. Nor Or (Yeni Gün) gazetesini yayınlamayı başladı. Ermeni Cemaat Meclisine seçildi. İlk genel seçimlerde Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda İstanbul milletvekili oldu. Azadamart (Özgürlük Mücadelesi)’ta yazmaya başladı. 1912’de ikinci genel seçimlerinde de, İstanbul milletvekili olarak meclise yeniden seçildi.
Krikor Zohrab, üç dönem milletvekili seçildi. Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın “sosyalist” olarak bilinen, en aktif milletvekillerinden biriydi. Ermeni halkıyla Türk halkının kardeşliğini savundu. Meclisin 18 Nisan 1911 tarihli oturumunda, “zina”ya dair kanuni düzenleme konusunda söz alarak kadın sorununda erkek egemen anlayışı eleştirdi, “Veled-i Zina” (gayrimeşru çocuk) kavramına itiraz etti, kadınların lehine önerilerde bulundu... (Bu konuşmanın bazı bölümlerini “Belge” olarak yayımlıyoruz.)
Krikor Zohrab, bir edebiyatçıydı. Roman, şiir, eleştiri, makale ve kısa öyküler yazdı. Yapıtları Türkçeye de çevrildi. Zohrab, aynı zamanda bir hukukçuydu ve İstanbul’un önde gelen avukatlarındandı. İstibdadın son yıllarında avukatlıktan men edildi.
Krikor Zohrab, Ermeni aydınların gözaltına alınarak Çankırı ve Ayaş’a tehcir edilmesinin hemen ardından 26 Nisan 1915’te, Patrik Zaven’e gitti. Kaleme aldığı yazıyı, Patrik ve diğer delegelerle birlikte, Sadrazam Sait Halim Paşa’ya sundu. 28 Nisan 1915’te tutuklamaları durdurmak amacıyla Talat Paşa’ya tekrar yazılı başvuru yaptı. Girişimlerini sürdürdü. Kaçmayı düşünmedi.
20 Mayıs 1915’te sıra ona gelmişti. Erzurum milletvekili Vartkes Serengülyan ile birlikte tutuklandı. Çankırı’ya sürgün edildi, sonra Diyarbakır’a doğru yola çıkarıldı. Yolda, eşi Klara’ya yazdığı mektubun tarihi 15 Temmuz 1915’dir. Bu mektup şu sözlerle son buluyordu:
“Sevgilim, bir tanem, artık bizim için son perde başlıyor. Daha fazla gücüm kalmadı. Sağ kalmazsam, çocuklarıma son öğüdüm şu ki daima birbirini sevsinler, sana tapsınlar ve kalbini acıtmasınlar ve beni de hatırlasınlar.”
Urfa yakınlarında İttihat tetikçisi Çerkez Ahmet ve Nazım tarafından başı taşla ezilerek öldürüldü. Krikor Zohrab öldürüldüğünde 64 yaşındaydı.

Rupen Sevag
Ermeni şair, hekim, aynı zamanda Balkan Savaşı Gazisi olan Rupen Sevag, 220 Ermeni aydınından biri olarak 24 Nisan 1915 tehcir saldırısıyla İstanbul’da gözaltına alındı ve Çankırı’ya sürgün edildi.
Ermeni şiirinin önemli isimlerinden Rupen Sevag’ın asıl adı Rupen Çilingiryan’dır. Silivri’de doğdu. İlköğrenimini orada tamamladıktan sonra Bahçecik’e geçti, sonra Berberyan Okulu’na devam ederek 1905’te mezun oldu. Ermeni hekimler I. Dünya Savaşı öncesi, tüm Osmanlı coğrafyasında emsal teşkil edecek bir kampanya başlatmışlardı. Amaçları, çağın yeni bilgileri ışığında konferanslar ve açık oturumlarla hekimlerin yetilerini geliştirmekti. Dr. Rupen Sevag, bu kampanyaya aktif olarak katıldı. Katıldığı konferansın ertesi günü Çankırı’ya tehcir edildi.
Ermenice basında şiirleri çıkan, kara gözlerinden ötürü “Sevag” diye anılan bir şairdi Rupen Sevag. Sevdadan, yurt sevgisinden, Ermeni halkının acılarından ve yepyeni bir dünya hayalinden söz ettiği şiirleri büyük beğeni toplamıştı. 1913’te Azadamard’da yayımladığı “Bir doktorun defterinden koparılmış yapraklar” dizisi de beğeni toplamıştı. Hayatını İstanbul’da sürdürmek, orada tıp dersleri verip şiir yazmak istiyordu. 1914’te geldiler İstanbul’a, savaşın öngünüydü. Rupen Sevag tabip-subay olarak askere alındı. Makriköy’de görev yapıyordu. 24 Nisan 1915’te İstanbul’da Ermeni aydınları tutuklanıp Çankırı ve Ayaş’a sürüldüğünü öğrenince kaçmayı düşündü, ancak harekete geçemeden, üzerinde subay kıyafetleriyle tutuklandı. Onu Çankırı’daki tehcir grubuna kattılar. Şehirde hep korku içinde, gözetim altındaydılar. “Ayaş’a gideceksiniz!” diye toplananların öldürüldüğü haberleri geliyordu kulaklarına.
Rupen Sevag, Çankırı’dan, 1915’in Ağustos’unda, şair arkadaşı Taniel Varujan’ın da dahil olduğu beş kişilik bir grupla yola çıkarıldı. Tüney köyü yakınlarında öldürüldü. Rupen Sevag öldürüldüğünde 30 yaşındaydı.

Siamanto
Ermeni yazar Siamanto da 220 Ermeni aydınından biri olarak 24 Nisan 1915 operasyonuyla İstanbul’da gözaltına alındı ve Çankırı’ya tehcir edildi. 37 yaşındaydı ve kendisinden bir daha haber alınamadı.
Asıl adı Adom Yarcanyan’dır. Edebiyat tarihine Siamanto olarak geçti. Ermeni edebiyatında “Lirik Şiir”in en iyi temsilcisi olarak tanındı. 24 Nisan 1915 tutuklamaları sırasında diğer Ermeni aydınlarıyla aynı kaderi paylaştı.
1878’de Eğin’de, tüccar bir ailenin çocuğu olarak doğan Siamanto, 1891’de babasıyla birlikte İstanbul’a göç etti. Kumkapı’daki Miricanyan ve Üsküdar’daki Berberyan okullarında okudu. 1896’da, 18 yaşındayken, İstanbul’da Ermeni devrimcilerinin eylemlerine yönelik saldırıların hemen ardından yurtdışına çıktı. Paris’te, Avrupa Ermeni Öğrenciler Birliği’yle ve Abdülhamit rejimini devirmeye çalışan Taşnaklarla ilişki kurdu.
Manchester’daki “Vağvan Tzaynı” (Yarının Sesi) gazetesinde ilk eseri “Aksorvadz Khağağutyun” (Sürgün Edilmiş Barış) yayımlandı. Bu kitapta 1894-96 yıllarında Anadolu’da yaşanan katliamları anlattı.

Taniel Varujan
Ermeni yazar ve şair Taniel Varujan, 220 Ermeni aydınına yönelik 24 Nisan 1915 operasyonuyla İstanbul’da gözaltına alındı ve Çankırı’ya tehcir edildi. 13 Ağustos 1915’te öldürüldü.
1884’te, Sivas’ın Pırtnik köyünde doğdu. 12 yaşında İstanbul’a gelip Beyoğlu ve Kadıköy’deki Mıkhitaryan okullarında okudu. Eğitimini Venedik’teki Murat Rafael Mıkhitaryan Okulu’nda sürdürdü. Buradan mezun olduktan sonra, Brüksel’deki Gandhi Üniversitesi’nde yüksek öğrenimine başladı. Bu yıllarda şiirleri, Pazmaveb, Keğuni, Anahid, Şirag, Razmig, Hayrenik gazetelerinde yayımlandı. Sonra öğretmenliğe başladı. 1912’ye kadar, Sivas ve Tokat’ta bulunan birçok Ermeni Lisesinin Müdürlüğünü yaptı. 1912’de İstanbul’a döndü ve Beyoğlu’ndaki Ermeni Katolik Lusavoriç Okulu’nun başına geçti. Bazı eserleri şunlardır: Sarsurner (Ürpertiler), Çartı (Kıyım), Dırdunçk Demircibaşyani.
13 Ağustos 1915’te 5 kişiyle birlikte Çankırı’dan yola çıkarıldılar. Aynı gün gece yarısı öldürüldüler.

* İHD Irkçılık ve Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu’nun 24 Nisan 2009’da İstanbul Tütün deposunda düzenlediği “24 Nisan 1915 ve Ermeni Aydınlar: Tutuklandılar, Sürüldüler, Bir Mezar Taşları Bile Olmadı” isimli etkinlikten; Krikor Zohrab’ın, Aras Yayıncılık tarafından yayımlanan “Öyküler” adlı kitabından yararlanıldı.

***

İstanbul’da 220 Ermeni aydınına yönelik 24 Nisan 1915 tehciriyle gözaltında kaybedilen veya kaybolduktan bir süre sonra öldürülmüş olarak bulunan Ermeni gazeteci, yazar ve şairlerin isimleri...

* Rupen Zartaryan, Ermeni yazar, 41 yaşında
24 Nisan 1915 operasyonuyla İstanbul’da gözaltına alındı ve Çankırı’ya tehcir edildi. Kendisinden bir daha haber alınamadı.

* Siamanto, Ermeni yazar, 37 yaşında
24 Nisan 1915 operasyonuyla İstanbul’da gözaltına alındı ve Çankırı’ya tehcir edildi. Kendisinden bir daha haber alınamadı.

* Yervant Sırmakeşliyan, Ermeni yazar, 45 yaşında
24 Nisan 1915 operasyonuyla İstanbul’da gözaltına alındı ve Çankırı’ya tehcir edildi. Kendisinden bir daha haber alınamadı.

* Armen Darian, Ermeni yazar, 23 yaşında
24 Nisan 1915 operasyonuyla İstanbul’da gözaltına alındı ve Çankırı’ya tehcir edildi. Kendisinden bir daha haber alınamadı.

* Levon Laents, Ermeni yazar, 33 yaşında
24 Nisan 1915 operasyonuyla İstanbul’da gözaltına alındı ve Çankırı’ya tehcir edildi. Kendisinden bir daha haber alınamadı.

* Erukhan, Ermeni yazar, 45 yaşında
24 Nisan 1915 operasyonuyla İstanbul’da gözaltına alındı ve Çankırı’ya tehcir edildi. Kendisinden bir daha haber alınamadı.

* Tılgadints, Ermeni yazar, 55 yaşında
24 Nisan 1915 operasyonuyla İstanbul’da gözaltına alındı ve Çankırı’ya tehcir edildi. Kendisinden bir daha haber alınamadı.

* Krikor Zohrab, Ermeni gazeteci, yazar, hukukçu ve milletvekili, 64 yaşında
24 Nisan 1915 operasyonu kapsamında Çankırı’ya tehcir edildi. 15 Temmuz 1915 tarihinden sonra Urfa yakınlarında Çerkez Ahmet ve Nazım tarafından öldürüldü.

* Taniel Varujan, Ermeni yazar, şair, 31 yaşında
24 Nisan 1915 operasyonuyla İstanbul’da gözaltına alındı ve Çankırı’ya tehcir edildi. 13 Ağustos 1915’te öldürüldü.

* Rupen Sevag, Ermeni şair, hekim, aynı zamanda Balkan Savaşı Gazisi, 30 yaşında
24 Nisan 1915 operasyonuyla İstanbul’da gözaltına alındı ve Çankırı’ya tehcir edildi. Ağustos 1915’te öldürüldü.



BELGE*
Meclis’te Zina Tartışması ve Krikor Zohrab

23 Temmuz 1908’de Meşrutiyet ilan edildi. Seçimler ertesinde, 27 Aralık 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’da Krikor Zohrab da Dersaadet [İstanbul] mebusu olarak yer aldı.
... Zohrab, hukukçu milletvekili olarak kanunların şekillenmesinde önemli bir rol oynamakla kalmadı; cesur görüşleriyle de dikkat çekti. Ceza Kanunu’nun bazı maddelerini değiştiren bir kanun tasarısının görüşmeleri bu açıdan ilginçtir. Tasarının zinaya ilişkin 201. Maddesi epeyce tartışmaya yol açar. 18 Nisan 1911 günkü oturumda çeşitli mebuslar söz alarak zinada kadının ve erkeğin rolü ve suçluluk payı, tasarıda öngörülen cezalar vb. üzerine karşılıklı görüş belirtirler. Zohrab ise müdahalelerle geçen konuşmasında, erkek egemenliğine dayalı yaygın anlayışla arasına sınır çizer ve veled-i zina (gayrimeşru çocuk, ed.) kavramına da karşı çıkar.
Yayıncının Notu


... İptida-yı emirde bir haksızlık gözüme çarpıyor, [öyle] bir mecliste hâkimiyet icra ediyoruz ki biz orada hem müddei [şikayetçi], hem hâkimiz. Erkekler, kadınlar üzerinde olan hukukunu tahkim etmek için uğraşıyorlar. Meclis-i Mebusa’nın erkeklerden müteşekkil olması hasebiyle haklarını tahdit etmek istediğimiz kadınların vaziyetini munsifane [insaflıca], bitarafane düşünmekte zannedersem biraz aciziz; bu, beşeriyetin icabıdır.
... [Mansur Paşa’nın, neslin temizliğinin korunması görevi kadınlara verildiği için zina fiilinde asıl sorumluluğun kadınlara ait olduğuna dair sözlerini eleştirerek] Bendeniz başka bir nokta-i nazardan tetkik ederek görüyorum ki, bu cürümde en büyük kabahat erkeklerdedir. Erkekler için bilhassa ahkâm-ı islamiyyede taaddüd-i zevcat [çokeşlilik] vardır; demek, onlar, şehevat-ı nefsaniyelerini vüsat-i kâmilede [en geniş biçimde] icra etmek için her sühulete maliktirler. Kadınlar için bu vüsat [genişlik] yoktur, böyle bir selahiyete malik olan erkek, bununla iktifa etmeyip de öte tarafına geçerse, zannederim, ona nisbetle daha mahdut bir hakka malik olan bir kadına karşı kendi vaziyeti daha ağır olmalıdır. Fakat böyle olmuyor, sonra Ceza Kanununda erkeklere bir hak veriyorsunuz, eğer kendi zevcesini veyahut mahariminden birini diğeriyle bir münasebet-i nâ-meşruada bulunduğunu görürse, hatta onu katletmek selahiyetini veriyor. Bu müthiş selahiyeti kadınlara vermediniz.
... 20. asırda, yani yalnız beşeriyetin hukuk-ı ictimaiyyesi başlıca her şeye hâkim olan bir asırda ben bu nesebi tahrip meselesini anlayamıyorum. Kurun-ı vustada [ortaçağda] bu söz câri idi, fakat 20. asırda bu davalar mesmu olamaz [duyulamaz]. Kurun-ı vustada asilzadelik davaları vardır. O asırlarda ben falanın oğluyum, falan benim ecdadımdandır, bu veled-i zinadır, piçtir tabirleri cari idi. Bendeniz bu tabirleri kabul etmem. 20. asrın şerefi için ve bütün insaniyetin şerefi için bu tabirleri kemal-i şiddetle reddederim; bundan sonra dünya yüzünde yalnız insanlar vardır. Veled-i zinalar, piçler yoktur.
... Kanun-i Esasinin, zannederim bir maddesinde yahut ahkam-ı esasiyyesinde diyor ki, bütün Osmanlılar müsavidir. Eğer babası meçhul olduğundan dolayı zaten bedbahtlığa mahkum olan bir adamı siz Osmanlılık şerefinden mahrum ederek bir nakisa ile ebedi surette lekedâr edeceksiniz. Meşrutiyet kalır mı? Öyle ise, nesebi tahripten bahsetmeyin, babası meçhul olan Osmanlının diğerlerinden daha ziyade şâyân-ı himaye olması lâzım gelir. Ona, mayub [ayıplı] nazarı ile bakmak doğru değildir, onun velisi millet olmak lazım gelirken, bir veli-i hususisi olmadığından dolayı onu himaye etmemek, Meşrutiyete layık mıdır? Benim nazarımda bir çocuk dünyaya geldiği günden itibaren diğer çocuklara tamamiyle müsavidir. Bu müsavat itibariyla benim için elzem olan, millet-i Osmaniyyenin menafi-i umumiyyesidir. Yoksa, bir pederin veyahut bir ailenin şeref-i hususisi bana ancak ikinci derecede tesir eder. Velhasıl, nesebi tahrip meselesini ben mühim bir mesele addetmem.
... Efendiler, herkes bir ailenin muhafaza-i namusunu ister. Bunu istemeyen hiçbir kimse yoktur. Zira bütün milletin mazbutiyeti, ailenin mazbutiyetiyle olur. Bir millet de bir aile-i vâsia [geniş aile] demektir. Aile-i vâsiada inzibat ve namus aile-i sagiredeki [küçük ailedeki] inzibat ve namus ile kaimdir. Bunda müttefikiz. Fakat soruyorum: Bu sizin teklif ettiğiniz madde namus-ı aileyi temin mi eder, ihlal mi eder? Biraz tetkik edersek göreceğiz ki, tamamiyle ihlal eder. Ve bütün mütemeddin devletlerde ihlal etmiştir ve bugün her devlet, eğer erkeğin tegallübünden hâsıl olan hislerden vâreste olmasa, bu maddeyi tutup atacaklar. Bunu size temin edebilirim.
... Bu madde-i kanuniyye hiçbir şey temin etmez. Bütün fikrimi yoruyorum ve arz ettiğim gibi, ben de sizin hislerinizle mütahassisim, ben de erkeğim, ben de aile sahibiyim, ben de sizin gibi hiss-i namus taşımakla beraber vâz-ı kanun sıfatıyla mütereddidim. Diyorum ki, bu madde, temin-i namusa medâr olmaz, belki aksine hizmet eder.
... Hülasa, ben derim ki, bu madde-i kanuniyye, öteden beri erkeklerin kadınlar üzerinde icra eylediği tagallüpten, eski asırlardan kalma bir şeydir.
Bendeniz derim ki, bu gibi ahkâmda mademki büsbütün ilga mümkün olamıyor, yapılacak şey, hiç değilse hadd-i asgariyi daima azaltmak, cezayı bir seneden değil, belki sekiz günden itibar etmeli ve çünkü efendiler, iyi biliniz ki bir kadınla bir erkeğin temasından mutlaka en ziyade saik-i cürm olan, daima erkektir. Bunu bilmemiz lazım gelir. Zira her erkekte kadına nisbetle daha ziyade hürriyet var, nüfuz var, vesait var. Aksi sabit oluncaya kadar denilebilir ki, kadın iğfal olunur, erkek iğfal eder.
Şu ahvale göre, biz erkeklerden müteşekkil bir kuvve-i teşriiye [yasama gücü], belki de farkına bile gitmeyerek bizde öteden beri mevcut olan hiss-i tabii neticesi olarak eski itiyatlarda devam ve bu maddeyi kabul ediyoruz. Hiç değilse vaz eylediğimiz cezanın tahfifini [hafifletilmesini] teklif ediyorum.
(Meclis tutanaklarından aktaran Osman Köker, “Meclis-i Mebusan’da Zina Tartışması’, Toplumsal Tarih, sayı 56, Ağustos 1998, s.13-20.)

* Bu belge, Aras Yayıncılık tarafından Aralık 2001’de İstanbul’da yayımlanan “Osmanlı Meclisinde Bir Ermeni Mebus / KRİKOR ZOHRAB – ÖYKÜLER” adlı kitaptan (s.181) alındı.